Performatif erkeği annesi sevsin - Ali Erdem Altun
Tote çantalar, çantaların ucundan görünen Simone de Beauvoir, Sally Rooney veya diğer anaakım feminist yazarların kitapları, meşhur bir kahve zincirinden ice matcha latte’ler, kafalarda beanie'ler, bele tam oturmayan kargo pantolonlar, kulaklarda kablolu kulaklıklar, belki elde tutulan kaykaylar... Aksesuarlarıyla tanımladığım bu erkek tipini gündelik hayatın içinde, bilhassa metro gibi her kesimden insanı ortak bir paydada birleştiren kamusal alanlarda mütemadiyen görüyoruz.
Birbirlerini tanımayan, adeta kader birliği etmişçesine birbirlerinin karbon kopyası olmaya karar veren bu kişileri alaya alan pek çok TikTok veya Instagram paylaşımı görmek de mümkün. Gülüyoruz, evet. Fakat "performatif erkek" mefhumu özellikle yaşadığımız patriarkal ve kapitalist yaşam kültüründe köklü sosyolojik imalara sahip. Bu yüzden bu kimseleri yaftalarken, tam olarak neyi yaftaladığımız, neyi, nasıl eleştirdiğimiz düşünmeye değer sorular.
Goffman’ın dramaturjik sosyolojisi
Sosyolog Erving Goffman’a göre toplumsal hayat bir sahnedir. Orada olan biten her şey, bireylerin yapıp etmeleri, giydikleri veya giymedikleri bir performanstan ibarettir, zira herkes karşılaştığı her durumda kendine tahsis edilen rolü oynamakla mükelleftir. Elbette bu rollerin inandırıcı olması gerekir. Bu yüzden de çeşitli "maskeler" ve "sahne dekorları" kullanırlar. Kimi zaman bir parça kıyafet bu dekor işlevini görür, kimi zamansa jestler ve mimikler.
Fakat Goffman’ın dramaturjik modelini salt toplumsal rollere indirgediğini düşünmemek gerekir. Onun dramaturjik sosyolojisini çağdaş siyaset teorisinde önemli kılan unsur muhakkak ki sahnenin iki boyutuna dikkat çekmesidir. Goffman "sahne önünden" ve "sahne arkasından" bahseder. İlki bireylerin seyirciler için oynadıkları, yani toplum önünde sergiledikleri performans alanını niteler. Toplumun karşısına her çıktığımızda kendimizi sahne önünde, göz kamaştıran ışıkların altında buluruz. Buna karşın sahne arkası, yani bireyin yalnız kaldığı yahut gözlerden ırak olduğu alan, maskelerin çıktığı ve duvardaki yerine asılabildiği yegane yerdir.
Peki, Goffman’ın teorisini bir ön kabul olarak ele alırsak, sosyal etkileşimlerin tamamını, mahiyeti itibarıyla bir performans olarak görürsek, o halde neden “performatif erkek” dediğimiz figürü nitelemek adına başlı başına yeni bir kavram üretiyoruz? Bu insan grubunu diğerlerinden ayıran unsur tam olarak nedir?
Bu kavramsallaştırmayı hakkıyla irdeleyebilmek için önce kimin seyirci, kimin aktör olduğunu saptamamız gerekiyor. Performatif erkek dediğimizde aklımıza feminist kitaplar okuyan, indie müzik dinleyen, anaakım medyanın dikte ettiği giyim-kuşam tarzını benimsemeyen “komik bir figür” geliyor. Hatta geçtiğimiz günlerde New York’ta bir “Performatif Erkek Yarışması” bile düzenlendi. Ortaya çıkan komik görüntülere bu tiplemenin tam anlamıyla bir karikatüre döndüğünü gösteriyor bize.
Fakat toplumsal hayatta karşılaştığımız ve bu özellikleri taşıyan erkeklerin sahne arkasında sahiden bu ilgi alanlarına sahip olup olmadıklarını bilmeden bu kimselere performatif, yani sahicilikten uzak yaftası yapıştırıyoruz. Sahiden kaçımız sosyal medyada gösterilenlerin ardındaki sis perdesini aralamaya niyetliyiz? Hangimiz ilk izlenimleri bir kenara bırakıp ilişkilendiklerimizi sahiden tanımaya, sahne arkasındaki yaşantılarına göz atmaya teşebbüs ediyoruz?
- Ali Erdem Altun
Makalenin yazarı Ali Erdem Altun, eski Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un oğludur.
Bu makale , Vesaire adlı platformda yayımlandıktan sonra, yazarın babası Fahrettin Altun'un kimliğinin sosyal medyada tartışma konusu olması üzerine, platform tarafından yayından kaldırılmıştır.
